SOSYAL AĞLARDAKİ PARAZİTLER?Blog Yazısı

SOSYAL AĞLARDAKİ PARAZİTLER?

sosyal-aglarda-kullanim


Sosyal medyada başarılı olmak, takipçi kazanmanın yolları veya püf nokta angajmanları şeklinde çokça yazılar yazılıp çiziliyor. Uzmanlar uyarıyor; takipçi artırmak için verilen uğraşlar sansasyonel kişilik bozukluğunu beraberinde getiriyor.


Sosyal Medyada başarılı olmanın fake iksiri sahte takipçi alma metodunu artık herkes biliyor. Bu fake arttırımları özellikle Taksim Gezi Parkı olaylarından sonra ‘beğeni’ ve ‘follower’ sayısı kaybeden bazı markalar güncel olarak yaptı diyebilirim. (Tabi isim vermeksizin)  Bu tür davranışlar aslında sosyal medya denilen okyanusta bazı şeylerin ne kadar kolay ama bazı şeylerin de ne kadar uğraş verici olduğunun şüphesiz kanıtı.


İçimizde de monolog olarak haykırdıklarımızı ve söylemek istediklerimizi diyaloğa dönüştürerek çeşitli sosyal medya mecralarında duyuruyoruz. Etkileşim alıyoruz ve bir nevi konuşuyoruz(?).


Diğer bir yandan gözlemlenenler ile birlikte özellikle Twitter’da ünlülerin hayatlarına ve ikonik insanların tweetlerine bakıldığında ‘ne hayatlar var arkadaş biz yaşayamıyoruz’ sendromu baş gösteriyor.  Bu duruma öğrenci kesiminin bir çoğu da dahil.


Facebook’ta ya da Twitter’da bir şey paylaştığımızda yaşıyor görünmemiz eğer paylaşmıyorsak paslanma sendromu baş gösteriyor vakaları ortaya çıkıyor. Facebook’a bakmadım, acaba gündemdekiler neler?, fotoğrafımı kaç kişi beğendi?, hissiyatı eşliğinde çok zor şartlarda yaşıyoruz.


Ayriyetten maalesef ki x mekanda check-in yapıp orada olmama halleride baş gösteriyor.


Kafalar iyiyken atılan tweet’ler 140 karakterin şuursuzluğunda ortaya koyuyor. Bir de kafalar iyiyken atılan mesajların artçı şoklarıda cabası.


Linkedin’de yönetici-ceo gibi takılma, instagram’da biraz sanatçı, Facebook’ta eğlendirici tarzda takılma yansımaları ile kişilik şizofrenliği hat safhada.


“Beğeni ve kabul atmazsam ayıp olur mu acaba?” tedirginliği ile gelgitlerde kalma durumuda hatsafhada.


Bir de artık doğum günleri Facebook sayesinde hatırlanıyor ve kutlanılıyor. Yalnız geçen doğum gününün 236 kişi tarafından ‘hatırlanmış’ olmasının hüznü bir başka.


Farkettiyseniz, restoranlarda, cafelerde insanlar hep 35 derecelik bir açı ile aşağı bakıyorlar. Yani parlak ekranlı telefonlarına... Akıllı telefonlar elimizde, gözlerimiz ekranlarında olunca da beyin loblarımız ister istemez hayata küsüyor belki de... 


Regis Debray ne güzel demiş;  “Modern toplumdaki en karanlık nokta, küçük parlak bir ekrandır.”

Scroll to Top